Dolar 32,3397
Euro 35,1192
Altın 2.307,48
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 21°C
Açık
İstanbul
21°C
Açık
Cum 23°C
Cts 21°C
Paz 21°C
Pts 23°C

GERÇEKLERİYLE ”28 ŞUBAT”

Cumhuriyet tarihimizin ve demokrasimizin kara lekelerinden biri olan 28 Şubat Postmodern darbesinin üzerinden 23 yıl geçti. Peki, 28 Şubat’ta neler oldu, neler yaşandı? Yenigün Gazetesi olarak, 19 Mayıs Üniversitesi’nde Fen Bilgisi Öğretmenliği okurken, dönemin baskısından dolayı yılları elinden alınmış Sakine Okudan ile röportaj gerçekleştirdik. 28 Şubat’ın Samsun’unu ve Türkiye’sini konuştuk.

GERÇEKLERİYLE ”28 ŞUBAT”
REKLAM ALANI
28 Şubat 2020 09:05 | Son Güncellenme: 27 Şubat 2020 20:34

”DİRENİŞ GÖSTERMEDİLER”

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Sakine Okudan kimdir?
Sakine Okudan ben, 28 Şubat döneminde 19 Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği öğrencisiydim. Aynı üniversitede ablam da okuyor. Aynı yıl aynı üniversiteyi kazandık. Ablam okul öncesi öğretmenliğini kazandı. 1998 girişliyim ben. Zaten yasakta o dönem başladı. Öğrencilik hayatım yaklaşık 2,5 ay kadar sürdü. Sonrasında yasaklar cezalar vs. derken maalesef devam etme imkânım olmadı. Alaçam’da bir köyde okul okumamış ama okumayı çok seven bir annenin iki kız çocuğu… Öğretmen olma hayali var. Ve ailenin düşünün yani başına gelen travmayı. İki çocuğunun birden geleceği elinden çalınıyor. Önümüze bir seçenek sunuldu evet. Bir Müslüman genç kız olarak biz orada Allah rızası için taktığımız başörtüden tabii ki vazgeçmeyecektik. Ama bu tercihi biz yapmadık. Sonuç olarak biz öğretmenlik okuyorduk. Hiçbir sıkıntımızda yoktu. Ama ya başörtülü gireceksin ya da girmeyeceksin tercihi yapılınca otomatik olarak biz dini gerekçelerle taktığımız başörtümüzden vazgeçmedik. Ancak o dönemlerde şöyle bir şey oldu. İlk 15 gün yasaklardan sonra giriş çıkışlar iyice sorun olmaya başlamıştı. Ancak bir grup arkadaş başörtülerini açmaya başladı. Yani okulun çok büyük bir kısmı hatta başörtülerini açmaya başladı. Diyoruz ki, arkadaşlar yapmayın. Daha yasaklar başlamadı. Henüz çok büyük bir sıkıntı yok. Ufak tefek cezalarla kurtulabiliriz. Direnmemiz lazım. Yapmayın. Bize o yılın yaz aylarında emir gelmişti. Bizi başörtülerimizi açmamız konusunda uyarmışlardı şu anki FETÖ’cüler. Maalesef, şimdilerde kandırılmış diyelim onlar için… Kandırılmış genç kızlar. Defalarca uyarmamıza rağmen, arkadaşlar yapmayın birlik olalım, işte açmayalım vs. Mesela eylemler başladığı zaman biz kapıdayız. Eylem yapıyoruz hala o okulun öğrencisiyiz. Arka kapıda arkadaşlar yanımızdan açarak mesela içeri giriyorlardı. Yani bu bizim için aslında ekstra bir travma. Hani sen açmıyorsun ama senin gibi düşündüğünü zannettiğin Müslüman kardeşin yanından çok rahat bir şekilde başörtüsünü çıkararak yanından geçiyor. O anlamda hiçbir şekilde direniş göstermediler.

” ‘İRTİCA’ YAYGARALARI KOPARTILDIĞI BİR DÖNEM “

28 Şubat döneminde tam olarak neredeydiniz? Neler yapıyordunuz?
Okula başlayalı 2 ay geçtikten sonra söylentiler başlamıştı, yasaklar başlayacak diye. Tabii biz çok ihtimal vermiyoruz. 28 Şubat dönemi 1998 yılı, Türkiye gayet düzgün bir şekilde ilerleyen ama birileri tarafından ‘irtica’ yaygaralarının kopartıldığı bir dönem. Ufak ufak zaten hareketlenmeler başlamıştı. 2 ayın sonunda bir akşam sınıfta otururken birden kapı açıldı. Derste.. 3-4 kişi içeri geldi. Buna baskın deniyordu o zamanın gününde. İçerlerinde dönemin dekanı da var. Sayısal bölümlerde malum o zamanlar çok fazla başörtülü öğrenciler fazla yok. 2 tane başörtülü öğrenciden birisiydim. Ve kimliğimi istediler. Hiçbir açıklama yok. Hiçbir şey yok. Sınıfın içerisindesin yaklaşık 70 kişilik var. Başörtülü olduğun için kimliğini istiyorlar. Çünkü, bu şekilde içeri girmen yasak. Tabii yapabileceğin hiçbir şey yok. Müdahale edebileceğin hiçbir şey yok. Birkaç tane arkadaş tepki gösterdi vs. ama kimliği verdik. Ne olacağını da bilmiyoruz. Sonrasında çıktık. Ve o gün benim doğum günümdü. Bu yüzden artık 98’den beri doğum günlerini çok güzel kutlayamıyorum. İçimde biraz ukde kalmıştır. Sonrasında işte savunmamızı istediler. Savunma yaptık. İşte inancımız gereği başörtüsü taktığımızı söyledik. Ben 7 yaşında örtünmüş bir insanım. Ailemden öyle gördüm. 7 yaşından beri başörtüsü taktığımı artık bunun alışkanlık olduğu, dini de bir gerekçe olduğu ancak bu yüzden çıkaramayacağımı yazdım. 15 gün uzaklaştırma cezası aldım. En acısı ise şuydu; uzaklaştırma cezasında gerekçe olarak sen başörtülü olarak sınıfta yakalandın yazmıyordu. Okulun huzur ve düzenini bozmaktan 15 gün uzaklaştırma aldın. Orada seni başörtülü yakalıyorlar ve sen huzur, düzeni bozmaktan ceza alıyorsun. Bu çok ağırdı benim için. Çünkü biz çocukluktan beri böyle gerçekten güzel ahlakla yetiştirildiğimizi düşünüyorum. Yani öyle öğretilerle büyütüldük. O yüzden hani böyle birilerine saygısızlık yapmak işte anarşi düzen bozmak bunlar bizim hiç literatürümüzde olan şeyler değil. Benim o kadar ağrıma gitmişti ki. Başörtülü yakalandın dese tamam, hak değil, yaptıkları şey yasal değil ama yine anlamlandırabilirsin. Ama bunun hiçbir gerekçesi yok. Yasa da böyle bir düzenleme yok. Hala daha yok. Şu anda da yok. Başörtülü ya da başörtüsüz diye… 15 gün sonra tekrar başladık. Sonrasında yine tabi arka taraflardan… 19 Mayıs Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültesi öncesinde eğitim fakültesiydi. Yan tarafında bir ırmak var. Arkasında ve önünde bir girişi var. Ben ikinci öğretimdim. O yüzden akşam daha rahat başörtünüzün üzerine bere filan takarak arka taraftan girebiliyordunuz. Okulun içine girebiliyorsan nasiplisin. Sınıfta da eğer öğretmenlerin müdahale etmiyorsa derslerini dinliyorsun. Bu şekilde devam etti bir süre. Yine aynı şekilde, İnkılap hocamızın dersinde ‘Allah ondan razı olsun’. Onun öğrencilere müdahale etmediğini fark etmişler. Bu yüzden özellikle onun dersinde baskın yapıyorlar. Yine baskın oldu. Yine aynı gerekçelerle ben bu defa 3 ay uzaklaştırma aldım. 3 ay sonra zaten direkt 2. Döneme geçiyordu. Yasaklar başladı.

SABAH NAMAZI KALKIP OKUL TELLERİNDEN GİZLİCE GİRİYORDUK

Bize okulda yaşadıklarınız ile ilgili minik bir anınızdan bahsedebilir misiniz?
İşte ben o 3 ay cezayı aldığım zaman ablam daha henüz yakalanmamıştı. Fakültenin hemen orada dere kenarında teller var. Babam sabah namazında kalkıyordu. Ablamı ve arkadaşını o tellerden içeri sokuyordu. Henüz gün doğmamış. Karanlıkta içeri sokuyor. Eğer girebilirlerse ki giriyorlardı, kimse görmüyordu o saatlerde. Bir sınıfın içerisinde ya da lavaboda gidip bekliyorlardı. Sonrasında işte sınav dönemi sınavlarına giriyorlardı. Ya da derslerine giriyorlardı. Bu şekilde bir süre daha devam ettiler. Ama maalesef artık yasaklar çok fazlalaştı. O zamanın gününde bir dernek tarafından… 19 Mayıs Üniversitesi o dönemlerde pilot bölgelerden biriydi. Türkiye’de ilk açılan yani başörtünün açıldığı üniversitelerden bir tanesidir. Sürekli kontrol altındaydı. İşte eğitim fakültesinin bahçesinde 3 tane başörtülü görüldü. 5 tane görüldü vs. gibi… Bundan dolayı da sürekli YÖK’e, üniversite yönetimine de baskılar yapılıyordu. O dönemde ablamlar yarı dönemi anca bitirebildiler. Sonrasında o da bir baskında yakalandı, uzaklaştırma aldı. O dönemden sonra zaten hiç giremediğimiz için okul hayatımız bitti. Velhasıl 98’in ilk döneminde eğitim hayatımız sonlandığından biz yine de umudumuzu kaybetmedik. Okula kaydımızı yaptırmaya devam ettik. En azından devamsızlıktan kalalım diye… Sonra bir yazı geldi. Okuldan atıldınız diye. Yani, gitmediğimiz için en son devamsızlıktan atılmış olduk. Hani şu anda kanıt olarak mesela deseler ki başörtüsü yasağı nedeniyle okuldan atıldın mı, yok. Böyle bir kanıt yok. Süreç böyle ilerledi.

“BEN KİMSEYİ AFFETMEDİM”

Peki, 28 Şubat dönemi bitti diyebiliriz miyiz?
Tabii ki bitmedi. Af’dan dönenler için… Ben bireysel olarak Af’dan dönmedim. Çünkü ben kimseyi affetmedim. Bir kere ismi çok çirkin bana göre… Ama dediğim gibi bizim evden iki kişi bırakmıştık. Annemde okumamızı çok istiyordu. Ablam sırf annemi mutlu etmek için 12-13 yıl sonra bizden yaş olarak çok küçük. Sistem çok değişmiş. Bilgisayar düzeni gelmiş. Bizim zamanımızda bilgisayar daha yeni yeni çıkan bir alet. Bütün sistem değişmiş buna rağmen okumak hani psikolojik olarak çok rahatsız edici. Yani ağır bir travma geçiriyorsunuz. Bir kere ilk olarak, okula gidişimizi hatırlıyorum. Ablam şey dedi; ‘Arkamızdan biri gelip kovalayacak mı?’ Ben geçen yıl 28 Şubat döneminde 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde bir konferansa katılmıştım. İlahiyat Fakültesi bir de yüzde 90’ı başörtülü gelenlerin. Kendime bir konuşma metni hazırlamışım aslında sonra o kürsüye oturunca salona bir baktım. O kadar zoruma gitti ki. Dedim ki, arkadaşlar başörtüsü yasak bir şeyse siz burada niye oturuyorsunuz. Eğer yasak değilse ben niye okuldan atıldım. Benim hayatım elimden alındı. O kadar mantıksız ki. Şimdi serbest, iyi de o dönem niye değildi.

BU ZULMÜ YAPAN İNSANLAR ‘ÇAĞDIŞI’

28 Şubat’ta karşı tarafın değerlendirmesini yapsak, sizlere karşı tavırlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çağdışı, irtica yaygaraları ile insanlara bu zulmü yapan insanlar gerçekten çağdışı… Aslında bize istinat ettikleri her şeyin kendilerine yakışan sözler olduğunu düşünüyorum. Mesela ‘örümcek beyinli’ derlerdi. Kesinlikle onlar için olduğunu düşünüyorum. Sonuçta insanın beyninin içindekilere bakılır. Örtüsüne bakılmaz. Dış görünüşüne bakılmaz. Köylü mü şehirli mi diye bakılmaz. Malesef şu anda da öyle bir Türkiye’de yaşıyoruz. İnsanlar önce dışına bakıyorlar. İnsanlar buna göre tavır gösteriyorlar. Özellikle kadınlar üzerinden ve bu zulmü yapanların çok büyük bir kısmı da kadın. Mesela hayatımızda Nur Serter diye bir kadın vardır. İstanbul Üniversitesi’nde ikna odalarının mimarıdır. Ve böyle bir kadın milletvekili oldu. Maaş alıyor, sizin de vergilerinizin içinde bulunduğu… Hayatı boyunca da bu ülkenin parasını yiyecek. Ama o zamanların genç kızlarına zulmetmiş bir kadın. Bu baskılardan sonra insanlar evlerinde sohbet edemedi. Kuran-ı Kerim okumak yasaklandı. İlkokul seviyesindeki çocuğun Kuran kurslarına gitmeleri yasaklandı. Askeriyeye girmenin zaten imkânı yok. Öyle bir dönemdi. Yani onlar aslında hayat görüşlerini, inandıkları şeyi yapıyorlardı. Ben onlara kızmıyorum. Kızamıyorum, çünkü bu konuda gerçekten cahiller. Tekrar geri dönebilirsek ben inandığı şeyden vazgeçebilen insanların derdindeyim. Yani o zamanın başörtülülerinden. Cemaatin ağzıyla başörtülerinden vazgeçebilen insanlardan… Sonuçta bir şeye inanmışsın, birilerinin lafıyla ayet değil, hadis değil, bundan vazgeçiyorsun. Ama karşı güruh için tekrar diyorum onlar inandıkları şeyi yapıyorlardı. İnanmıyorlar, İslam karşıtı davranıyorlar. Kızamıyorsun ki. İnanmıyorlar ki. Hristiyan Hristiyanlığını, Yahudi Yahudiliğini yapıyor da sen niye Müslümanlığını ‘yapamıyorsun’a geliyor o zaman.

SUÇSUZ YERE YARGILANDILAR

28 Şubat sürecinin bu denli konuşulması ve gerek sosyal medyada gerekse medyada sürekli görmek neler hissettiriyor size?
Ben bile bu dönemi yaşamış bir insan olarak görmeye tahammül edemiyorum o insanları. Çünkü bir süre sonra şey oluyor, anlatıyorsunuz anlatıyorsunuz acıtasyon gibi oluyor o durumu. Hani niyet okumayalım ama şu var. Bu dönemin insanları o dönemi bilmiyor. Bu dönemin gençleri 28 Şubat döneminden habersiz. Haliyle yakın bir tarih. Habersiz olmaları da bir garip… Onları haberdar etmek adına bir şeyler yapıyorsak belki özelde küçük küçük toplantılar filan bunu anlamlandırabilirim ama O dönemi sürekli televizyonlara çıkıp konuşmanın çokta bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. En acısı da şu, evet geleceğimiz çalındı ama biz bir şekilde özgürdük. O dönemden şu anda hala hapiste olan insanlar var. Bir Salih Mirzabeyoğlu gerçeği var bu ülkede. Korkunç işkencelere tabii olan… Onun gibi birçok insan var bu ülkede ve suçsuz yere yargılandılar. Hiçbir kanıt olmadan içeri atıldılar. Ancak şu an hala onları çıkarmak için bir şey yapılmıyor. Haksa, adaletse bu insanların yeniden yargılanması gerekiyor. Bu dönemin okullarda anlatılması gerekiyor bence. İlla çok büyük insanların, yazarların, çizerlerin anlatmasına da gerek yok. Belli bir yere gelmiş insanların da o ağrıyı çok fazla çekmediklerini düşünüyorum. Samsun’a geldiği zaman bir milletvekili hanımefendiyle konuşmuştuk biz. Bu dönemi konuşurken dedik ki tamam ben devamında okumadım. Af çıktı okumadım. Herhangi bir talebim yok. Tazminat yolu zaten kapalı. Bir hak talep edemiyorum. Ahirete kaldı. Madem af çıkardınız bu aftan da yararlanan insanlar var. Şimdi KPSS diye bir şey var ve siz bunu ortadan kaldırmak için hiçbir şey yapmıyorsunuz. O milletvekili hanımefendi de aynen şunu söyledi: “Haksızlık ve adaletsizlik olur. Bu düzende sistem şu anda böyleyse sınava girip onlarında kazanmaları gerekiyor.” Çok zoruma gitmişti. Bizimle aynı zulmü yaşamış bir insanın bunu söylemesi çok zoruma gitmişti. İyi ki aftan dönmemişim.

BANA İYİ GELEN ŞEYİ KEŞFETTİM

Peki, şu anda Sakine Hanım, neler yapıyor? Okul hayatı elinden alınmış, sizin tabirinizle yılları elinden alınmış biri olarak hayata nereden tutundunuz?
2011 yılında internet üzerinden şiir okuma etkinliğinde tanıştığımız bir grupla bir araya geldik. Onlardan bir kısmı da işte henüz başörtüsü yasağı yeni kaldırılıyor. Arkadaşlarla sohbet ederken hepimizin bir derdi olduğunu fark ettik. Samsun küçük bir şehir sonuçta. Adı her ne kadar büyükşehir olarak geçse de 2011’de oldukça küçük bir şehirdi. Herkesin bir derdi var. İslam adına bir derdi var. Ümmet adına bir şey yapmak istiyoruz ama yapamıyoruz. Sonra bir grup kurduk. ‘Samsun’un Dertli Gençleri’ diye. O dönem İHH İnsani Yardım Vakfı çok gündemde olan bir vakıf. Dedik ki ya biz bir şeyler yapalım zaten İHH’yı da tanıyoruz. Ne yapabiliriz burada diye İHH’dan bir proje aldık. Yetimhane projesi. Arkadaşlar üniversite öğrencisi biz işte ufak tefek kumaşlarla kitap ayracı yapmaya başladık. Boşta olanlar yapıyordu. Üniversitede olanlar bunun satışını gerçekleştiriyordu. Biz bir yılda ufak ufak ayraçları satarak, Somali’de hep birlikte yetimhane inşa ettirdik. Ben hala söylüyorum af çıktığında eğer kızlarla tanışmamış olsaydım belki de okula dönerdim. Bu nefes alma alanının içinde olmasaydım, iyiliği tatmasaydım. Şu anda ise İHH’nın yetim birimi sorumluluğunu yürütüyorum.

Bizimle 28 Şubat’ın tüm gerçeklerini samimiyetle paylaşan Sakine Hanımefendiye Yenigün Gazetesi olarak teşekkür ederiz.

Haber:Asel Sema UĞURLU

REKLAM ALANI
YORUMLAR

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.